8 Haziran 2015 Pazartesi

Daha Önce Hiç Kendinizi Tatile Çıkardınız Mı?


Finallerden, projelerden, sorumluluklardan çok sıkıldığım bir dönemde aslında kendime yapacağım en büyük kötülüğü yaptığımı fark ettim, kendimden vaz geçecek kadar başka şeylere yoğunlaşmış ve zamanımın çoğunu böyle şeylerle harcıyordum.  İnsanın hayatında benliğinden daha önemli, zevklerine ayıracak vakitten daha değerli ne gibi işler olabilir ki ?
Tüm bu soruları sorarken kendime küçük bir tatil hediye etme kararı aldım, bu dönemki üstüm çabalarım için. Sıra gideceğim yere karar vermekteydi. Perşembe, cuma , cumartesi ve pazar günlerim vardı ama bunların hepsini tatile ayıracak kadar şanslı değildim, o yüzden gideceğim yerin yakın ama sessiz sakin, kendi kendime kalacağım bir yer olması gerekiyordu .

Seçenekler bu kadar daralınca elimde yalnızca Ağva ve Adalar kaldı. Ağva’ nın uzaklığından ürktüğüm için Büyükada’ ya karar verdim. Otelleri inceledim, tatlı küçük kendi halinde bir otel buldum. 2 gece (perşembe-cuma) için rezervasyonumu yaptırdım ve gitmeye hazırdım!

Rezervasyonu yaptırır yaptırmaz tabii ki arkadaşlarıma söyledim; kimi ‘Deli misin?!’ dedi, kimi ise ‘ sen gerçekten delisin!’. Oysa ben ‘ne deli ne de akıllıydım’ sadece kendime değer veren, benliğimle birlikte yaşayan, ruhuyla hisseden biriydim.
Sıra geldi gideceğim güneJ

Bir bavul hazırlamadım, sırt çantama kitabımı, yazılarımı yazacağım defterimi ve tabii dolmakalemimi doldurdum ve çıktım yola! Feribotla adalara gelene kadar uyudum, heyecanımı bastırmanın en iyi yolu buydu çünkü. Büyükada’ ya iner inmez otelimin arayışına başladım, ilk denemede bulamadım, şarjım ise çoktan bitmişti. Starbucks’ a girdim, sabah kahvaltımı yaptım ve telefonum açılınca otele haritadan  bakıp buldum. Tabii bu arada vapurdan indikten sonra hemen kendime bir selfie çubuğu aldım, artık yalnız gezmek daha da kolay J 
Otel odam çok büyük değildi hatta küçük bile, camından zar zor deniz görünüyordu ancak bana lazım olan manzara değil sessizlikti ve buna fazlasıyla sahipti. Eşyalarımı bıraktıktan sonra biraz kitap okudum, o ana kadar olan maceralarımı size daha önceki yazılarımda bahsettiğim defterime yazdım. Sonra etrafı keşfe çıktım, Büyükada’ ya daha önce gelmiştim ama hiç yalnız olmadığım için fazlasıyla heyecanlıydım. Kulaklığımı taktım, müziğin sesini açtım ve kendimi adanın, yolun, müziğin akışına bıraktım. Ara yolları keşfettim, manzara resimleri çektim, uzaktan bir gözle İstanbul’daki hayatıma baktım, irdeledim, düşündüm. Yukarı doğru tırmanan
merdivenlerden çıkarken bir kadınla tanıştım-kendisi Boğaziçi Üniversitesinde spor bölümü akademisyenlerindenmiş- Yepyeni birine kendimi, hayatımı, hayallerimi anlatmanın ve başka birinin hayatını paylaşmanın eşsiz mutluluğunu yaşadım. Tabi tüm bu arada yürüyor olmamız ise paha biçilemez güzellikteydi. Yollarımız ayrılırken teşekkür ettik ve farklı yönlere devam ettik. Hafif tempo koşuya başladım bir süre öyle devam ettim ve yolum bir müze ile kesişti. Müzeyi keşif için içeri girdim, içeride adaların hikayeleri, orada yaşayan sanatçıların eserleri, adaların asırlık dönüşümleri, değişimleri anlatılıyordu. –Çarşamba günleri halk günüymüş- Müzeden çıktıktan sonra hızlı tempo yürümeye başladım ve yemek yiyeceğim yere kadar devam ettim. Ne yemek istediğimi bilmeden sahildeki bir restorana oturdum. Yemeğim geldi, yemeğin kenarındaki patateslerin altında bir ölü sinek vardı-zaten yemeyecektim fazlasıyla kötü görünüyordu- Hesabı isterken garsona uygun bir dille, sinek olduğunu ancak benim için sorun olmadığını, başka müşteriler için dikkat etmeleri gerektiğini söyledim. Garson da teşekkür etti sonra da ılımlı tepkimden cesaret alıp hesabımı şişirip getirdi. O kadar keyifliydim ki buna bile tepki vermedim. Bazen etrafımızdaki insanlar bizi salak yerine koyduklarında mutlu olur bu işten haz alırlar; eğer bu durum size ekstra bir zarar vermiyorsa bırakın hazlarını alsınlar.

Keyif yemeğim bittikten sonra elbette ki kendime atıştırmalıklar aldım ve odama geri döndüm. Odama döndüğümde yazmaya ve okumaya devam ettim hatta odamdaki 40 inç’ lik televizyonda bir program izledim.  Mutfağa çıkıp otel sahibi kadın ile sohbet ettim, birlikte kahve içtik ve hatta kahvemi kapatıp bana fal baktı. Tüm bunları yaparken telefonum bir kenardaydı, onu elbette kapatamadım ama benim için bir amaç değil araçtı. Odaya geri döndüğümde saat oldukça geç olmuştu yeni ve harika bir güne uyanmak üzere uyudum. Gece boyunca hayatımın en huzurlu uykularından birini geçirdim. Sabah kahvaltı için üst kattaki mutfağa çıktığımda 2 yıldır görmediğim arkadaşım ile karşılaştım, dünya ne küçük! Kahvaltımızı birlikte yaptıktan sonra ben keşfe devam ettim onlar ise dönmek için hazırlanıyorlardı.

Günün özeti ise; kendimize ayırmadığımız o değerli zamanlarımızı geri getiremeyeceğiz. Yaşadığınız zamanlarda, yaptığınız işlerde, sahip olduğunuz ilişkide kendinize yeteri kadar zaman ayırmadığınızı hissettiğiniz an hemen durum değerlendirmesi yapın ve sonucunda kendinizi ödüllendirin. Yalnız kalmak, kendinizi tanımak için iyi bir araçtır. Kendinizi tanımak ise hayatınızın geri kalanı için harika ötesi iyi bir amaçtır. Tüm bu süreçlerde yalnız kalmak derken bahsettiğim şey kimseyi yanınıza yaklaştırmayın demek değil; yalnızca sahip olduğunuz zamanın bir kısmına yalnızca siz hakim olun demek istiyorum.

İyi bir kariyer, iyi bir gelecek, iyi bir aile ve sahip olmak istediğiniz her ‘iyi’ şeyin temelinde kendiniz/benliğiniz olduğunu ve tüm bu isteklerinizi gerçekleştirirken ‘kendinizi’ tanımak ve iyileştirmek zorunda olduğunuzu sakın ama sakın unutmayın. İyi tatiller!