21 Ağustos 2015 Cuma

Sevdiğiniz İşi Yapmak (?)

Yaşadığımız hayatta kendimizi keşfetmek belki de en zorlu yolculuk ama basit bir kural var hepimizin benimsemesi gereken: Neyi seviyorsan onu yap! Sadece kendi ilginiz için değil, sevdiğiniz işi yaparken daha başarılı olacağınız için. “Ben yemek yapmayı seviyorsam, bir restoran işletmeliyim” kadar basit bir mantık var bunun arkasında. Ne seviyorsan onu yap çünkü sevdiğiniz işi yaparken her zaman daha başarılı olacaksınız. O iş için zaman ve enerji harcamaktan asla kaçınmayacak hatta harcamanız gereken her ekstra zamandan belki de zevk alacaksınız çünkü; seviyorsunuz! Jim Collins’ in size tavsiye edebileceğim 2 muhteşem kitabı var: "Built to Last" ve "Good to Great". Başlangıçta şirketler hakkında konuştuğu sanılan bu kitapları okudukça sanki her birimizle ayrı ayrı konuşuyormuş gibi hissediyorsunuz. Jim hayatta bazı temel dairelere sahip olduğumuza inanıyor. Toplamda 3 adet olan bu daireleri anlatmaya başlamadan önce ise; bir sonraki adımda ne yapacağınızı düşünmenizi istiyor.
1. Daire: “sizin bu hayatta  neyde iyi olduğunuzu” simgeliyor. Belirli bir yaşa geldikten sonra belirli konularda kendinizi yetkin hissedersiniz. Bu daireye gözünüzü dört açın çünkü burada yetkinlikleriniz arasında bir rekabet vardır. Birçok şeyde iyi olabilirsiniz ancak bu demek değildir ki onların hepsini aynı anda yapmalısınız veya bu yaptığınız şeylerin hepsini çok sevebilirsiniz. Okul yıllarında sahip olduğunuz düzenli çalışan arkadaşlarınız sadece ve sadece çok çalışmakta başarılı olduğu için tıp mı okumalıydı? Elbette, hayır! Lise yıllarımda herkes sadece “çok ve durmadan konuşmakta” çok iyi olduğum için Hukuk okumam gerektiğine inanıyordu ve hatta çok sevdiğim bir öğretmenim Hukuk tercih etmedim diye bir süre benimle konuşmadı. İlk başlarda uzaktan uzağa Hukuk çekici geliyordu ancak 2. Dairenin ne olduğunu keşfettiğimde iyi ki ama iyi ki tercih etmemişim diyorum.
2. Daire: “Dünyaya ne için geldiniz? Bu hayatta var olma amacınız ne? Ne zaman gerçek akışı yaşıyorsunuz? Ne zaman en en mutlu anınızdasınız?” Yine lise yıllarımda idolüm olan eski mezunlardan Avukat Güngör abla bana bu 2. Dairenin önemini gösterdi. Yıllarca çok başarılı bir öğrenci olan Güngör abla, okuldan mezun olduğunda da aynı başarı ile kariyerine devam etmiş. Hukuk’ u tanıtırken “düzenli çalışma gerektirdiğini, tek yetkinliğin çok konuşma olmadığını bunu yanında sürekli çalışma  ve okuma gerektirdiğini” söylediğinde dünyaya bu iş için gelmediğimi keşfettim. Çünkü ben hiçbir zaman düzenli çalışan ve düzenli hayata sahip olan biri olamadım, hala da aynıyım.
3. dairede ise; Bu işi yaparken ne kadar para kazanacağınızı düşünmeniz gerekiyor. Bu soru üzerinde çok düşündüğünüzde sevdiğiniz işi yapmaktan uzaklaşabilirsiniz ancak bunu düşünmek zorundasınızdır çünkü bir şekilde sevdiğiniz işi yaparken paranın size takip etmesi gerekir en azından hayatınızı devam ettirebilecek ve kişisel zevklerinizi karşılayacak kadar. E

ğer bir grubun müziğini dinlemeyi seviyorsanız, bu dinlediğiniz müzikten bir gelir elde etmeyi beklemezsiniz. Sevdiğiniz işi yaparken de bu iki durumun kesişimi üzerinde durmayı unutmayın ve nerede durduğunuz üzerinde düşünün. Ve hemen bitişiğine küçücük bir daire çizin: “Yanınızdaki kim?” birlikte çalıştığınız, her gün aynı servise bindiğiniz, öğle yemeğini birlikte yediğiniz kişi kim veya kimler? Her gün muhteşem bir enerjiyle işe gidebilir, sevdiğiniz ve hayat amacınız olan işi yapabilir; hatta bu sevdiğiniz işi yaparken iyi para kazanabilirsiniz ama eğer birlikte çalıştığınız kişi(ler) sizden nefret ediyorsa, siz ondan/onlardan nefret ediyorsanız ve/veya size saygı duyulmuyorsa hala ‘Pollyanna’cılık ile hayatınıza devam edemezsiniz.
Tüm bunlar sevdiğiniz işi bulma yolunda sizin için bir çeşit formül diyebiliriz. Bu formüldeki en önemli soru “Ne için dünyaya geldiğiniz” dir. Çünkü herkes biraz da olsa içinde hangi konuda iyi olduğuna dair bir his taşır ancak dünyaya geliş amacınız ve bu yolda kazanacağınız para dengesi çözülmesi en zor sorudur. Burada Jim’in cevabını bulmasına yardım eden ve benim de uygulamaya çalıştığım yöntemden bahsedeceğim. Her gün, gün boyunca önünde açık olan laboratuvar defterine not almak için izlediği böcekten çok sıkıldığı bir gün ne yapması gerektiğini düşünmeye başlar. Tam bu sırada Hewlett Packard’da çalışıyordur-bilenler bilir birçok kişi için imkansız denecek kadar iyi bir hayaldir-. Defterin en üstüne ‘A Bug Called Jim’ yazar. Ve o gün, o başlığın altına her gün yaptığı gibi gözlemlediği böcek hakkında bir şeyler yazmaz. Devam eden 2 yıl boyunca o laboratuvar defterine yazmaya devam eder. Bu yazılar günlük gibi düzenli değildir ancak yazdıkça “yaşadığı en iyi an” a sahip olduğunu hisseder. “Ne zaman akışa kapılıyor, ne zaman çok önemli olmayan şeylerle de mutlu oluyor?” Tüm bu sorulara yazdıkça cevap bulur. Bu cevap bulma süreci 2 yıl süren bir keşiftir Jim için. Bu keşif sürecine ‘tortoise mind’ adı veriliyor yani az düşünerek doğru sonuca ulaşabilmek-farklı farklı çeviriler de mevcut-. Ve sonunda; hem insanlara bir şeyler öğretirken hem de sistemler üzerinde çalışırken hem çok iyi olduğunu hem de bunları çok sevdiğini keşfeder ve sistemler üzerine eğitim vermenin onun için seveceği iş olduğunu bulur. Bu süreçte laboratuvar defterine yazmaya devam eder çünkü hayat bitmek bilmeyen bir keşif sürecidir.
Siz de bu 3 daireyi çizin ve elbette 3.’ye ait olan kişi dairesini de. Ve kendinize sorun “Ne için yaşıyorum, ne için dünyaya geldim?”
Bu bir deneydir, denediğinizde hiçbir şey kaybetmezsiniz ve emin olun asla ve asla acıtmaz!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder