18 Mayıs 2015 Pazartesi

Duygularımız Yükleniyor...

Yıllarca etrafımızdaki birçok olaydan bihaber yaşıyoruz, yaşlanıyoruz. Düşünmeden, sorgulamadan, durmadan, duraksamadan, hedefe odaklı yürüyor hatta koşuyoruz. Bu koşu sırasında geride bıraktıklarımızın farkına var(a)mıyoruz. Herkesin kendi maratonu, herkesin kendi şampiyonluğu ve hedefi doğrultusunda kendi rakipleri var. O rakipler ki; zaman zaman biz takılıp düştüğümüzde elimizden tutup bizi kaldırmayan, tek amaçları bizi geçmek olan kişiler. Bazen ise bizler arkamızda/yanımızda yarıda bırakmak zorunda kalanları görmüyoruz/göremiyoruz, durmadan duraksamadan at gözlüklerimizle ‘insancık’ olma yolunda koşuyoruz. Duygularımız bizi ‘insan’ yapan, diğer canlılardan ayıran hatta belki o duygular bizlerin düşünmesini sağlayan. O düşünceler ki hayata yön veren. Bunca önemli bir kavram için bizler nasıl böyle umursamaz olabilir, nasıl bu en önemli kavram –duygular- olmadan yaşayabilir hatta yaşayabiliyoruz?
Zaman, her şeyin ilacı; yalnızca duyguların hastalığı. Duygularımız zamanla iyileşmez; aksine daha da körelir, kullanılmadıkça yok olmaya yüz tutarlar. Bir kitap gibi raftan indirip tozunu aldığında yeniden okuyamazsın, içindeki tozlar okunmasına izin vermez; boğazın gıcıklanır, gözlerine tozlar kaçar, gözlerini açamaz okuyamazsın. Duygu yoluna nasıl ulaşacağını bilemezsin zaman geçtikçe, ormanda o kadar ilerlemişsindir ki geçen onca zamanda arkanda bıraktığın izlerin üstü çoktan kapanmıştır. Bunca zaman içinde kaybolup gitmiş, arayıp bulamadığımız hatta belki de varlığını dahi hatırlamadığımız kaç duygumuz var sizce?
Duygular; hayatın temeli, hayatın amacı. Hepimiz bu duygular için yaşamıyor muyuz? Ailemizden ‘aferin’ alıp mutlu olmak için uslu durmadık mı yıllarca? Öğretmenlerimizi sevdiğimizden saygıda kusur ettik mi hiç? Peki şimdi ne oldu? Geçen zaman içinde yanı başımızdaki insanı umursamayacak kadar ne değişti hayatlarımızda? Hangimiz duygularının farkında? Hatta hangimiz yaptığı şeyden hissettiği duygunun farkında? Cevap: Çok azımız, belki 5 parmaktan azımız.
Bizler; olayları, kişileri, kurumları yaşamadan yaşamış gibi yapıp zaman geçiriyoruz yalnızca. Düşünmüyoruz duygularımız üzerine, düşünmüyoruz sebeplerimiz üzerine. Duygularımızın farkında varırsak; yapmak zorunda olduklarımızı yapamamaktan mı korkuyoruz dersiniz? Duygusunu bilmediğimiz, duygumuzu katmadığımız her şeyden çabuk sıkılıyor, bunalıyor, depresyonlara girip çıkıyoruz; tatmin olmuyoruz asla.
Şimdi bir düşünün gününüzün çoğunu harcadığınız şey size ne hissettiriyor… Okulunuz ne hissettiriyor mesela? İşiniz/stajınız/müdürünüz/okul arkadaşlarınız/projeniz/gittiğiniz mekanlar … Bu düşüncelerin cevabını verebileceğiniz zaman gerçekten yaşayan biri olacaksınız. Duygularınız ve düşüncelerinizle, benliğinizde hayata katkıda bulunacak, ayaklarınızı dimdik yere basacaksınız. Hayatınızdaki yaşama kavramını anlayacak, zamanınızı değerlendirecek, işinizden tatmin olacaksınız. Daha az depresyona girip, daha az tatil için çalışacaksınız belki.
Eğer siz de duygularınıza doğru derin bir yolculuğa çıkmak istiyorsanız, kağıt kaleminizi hazırlayın. Gününüzün veya hayatınızın çoğunluğunda yer alan kişi/olay/kurumları maddeler halinde yazın ve karşısına size hissettirdiği duyguyu yazın. Bazen tam karlışığını bulamayabilirsiniz; bu durumda şifreler kullanabilir veya tanımlamaya çalışabilirsiniz. Bundan sonrasında da bu duygularımızı hep düşünelim ve başlayacağımız her yeni şeyde sizdeki duygu karşığı ile eşleştirelim. Eğer duygunun yarattığı sonuç olumluysa, asla vazgeçmeyin!

3 Mayıs 2015 Pazar

Bir 'Hayat' Stajı

Bazı insanlar hayatta fazlaca deneyim elde etmek isterken, bazıları yalnızca görevlerini yerine getirmekle yetinir. Bu zaman zaman da dönemsel bir süreçtir; bazı dönemler diğerinden daha fazla ya da daha az çalışırsınız, buna da kısaca, çok sorgulamadan hayatın kuralı der geçersiniz aslında.
Çalışkan Karınca
Hayatımın çok çalışma dönemlerinden birinde bir firmada staja başladım. Firma medya sektöründe yer almaktaydı, 4 kişilik harika bir ekibim vardı fakat benim ilk medya deneyimimdi. Her şeye oldukça yabancı olduğum bu sektörde diğer stajyer arkadaş ile yalnızca 1 gün çalışabildim ve ertesi gün tek başıma bilmediğim koca bir dünya ile başa çıkmak zorundaydım.
Denedim, haftalarca yorulmadan, hata yapmamaya çalışarak denedim. Zaman zaman dikkatsizliğimden, zaman zaman işi bilmememden zaman zaman ise var olan iş yükünden hatalar yapıyordum. Hatalarım yüzünden fazlasıyla utanç duysam da kendimi ‘insan olmak’ ile avutuyordum, avutuyordum diyorum çünkü bazen buna ben de inanmıyordum. Tüm bu hatalardan sonra küçük öneriler alıp büyük şeyler öğreniyordum.
Bana göre hayatımdaki en tutarlı kararı aldığım günden bahsetmek istiyorum biraz sizlere.
Haftada 3 gün gittiğim ve gönüllü olarak yaptığım bu stajımın ortalama 6. Haftasında ekip liderlerimin büyük bir toplantısı vardı. Hepsi yokken; yapacaklarımı oldukça karıştırıyor ve aslında çok da bilgili olmadığım için “etliye sütlüye karışmamanın” daha doğru olacağına inanıyordum. O gün de aynı şekilde davrandım ancak hala gözümün önünde gitmeyen sahne aynen şu şekilde ilerledi.
Saat 16.30 sularında herkes gergin bir şekilde ofise girdi, küçük bir atışma oldu. Ben ise kimse yokken yaptığım işlerde bazı hatalar yapmıştım, işten sorumlu liderim birincisinde olduğu yerden uyardı, ikincisinde yanına çağırdı (gözlerim doldu), üçüncüsünde ise oturduğu yerden hatamla ilgili bazı şeyler söyledi ben tam o anda içimden “Ağlamak yok Eda” diye kendimi avutsam da yaşlar çoktan gelmiş hatta akıyordu. 16.30 sularında başlayan bu seremoni işten çıkış saatim 18.00’ e ve hatta takibindeki 30 dakika kadar devam etti. Tam bu sıralarda, bana hala bana birkaç iş anlatan liderlerim “dışarıya çık” veya “tuvalete git” bile demedi; çünkü bence bazen var olan durumu görmezden gelmek çok daha kolaydır. O gün hayatımın en önemli kararlarından birini vermeliydim; “Beni böylesine ağlatan ve üzen bir stajda para gibi insanları tatmin eden bir karşılık bile yokken ayrılmalı mıydım” yoksa; “Bu zorlukla başa çıkarak hayatta daha güçlü bir insan olmaya ilk adımımı mı atmalıydım?”
Ben güçlü bir insan olmayı seçtim; çünkü bana gore o stajı o gün bıraksaydım bundan sonra karşılaşacağım tüm zorluklarda hep bırakıp kaçmayı seçecektim, asla savaşmayacaktım hep egoma yenik düşecektim.
Eğer bıraksaydım belki o gün daha mutlu bir insan olurdum ama sonradan daha yakından tanıma fırsatı bulduğum bu ekiple neredeyse hiçbir şey paylaşmamış olacaktım.
Hikayenin devamını merak ediyorsanız eğer; o günden sonra ben daha dikkatli bir insan oldum, daha özenli çalıştım. Ekibimdeki liderlerim de bana karşı daha hassas olup, yaptığım işleri daha çok takdir etmeye başladı. Okul nedeniyle 3.5 ayın sonunda ayrılmak zorunda kaldığım stajım bitiyor diye neredeyse ağlıyordum. Ve tabii en zor ekip liderime hediye almayı unutmadım, o da unutmamıştı.
Kısaca, hayatta bazen bazı şeyler yolunda gitmez. Sizler yarıda bırakıp gidebilirsiniz veya devam edersiniz. Seçimleriniz tamamen sizlere aittir, eksiği ve fazlasıyla. Eğer başarmak istiyorsanız hep savaşmayı seçin; savaşmak yaşlandırmaz aksine enerjinizi canlı tutmaya yardımcı olur.

PSs: Her şeyi not alın, istediğiniz kadar zeki olun; kesinlikle her şeyi aklınızda tutamıyorsunuz.
Töleranslarınızın sınırlarını iyi belirleyin.
Kişiliğinizi doğru lanse edin.
İş zamanında işinizi yaptığınızdan ve odaklı olduğunuzdan emin olun.
Hepinize iyi şanslar :*

Yaşamak vs Dengeli Yaşamak

v201204220849100902982.mp4-hqHayata geldiğimiz günden ayrılacağımız güne kadar bizim dışımızdaki her şey mükemmel bir dengeye sahip: Gece ile gündüzün birbirini takip etmesi, mevsimler, hava durumlarının eski güzelliği, yağmurdan sonra çıkan güneşin oluşturduğu gökkuşağı bunlardan yalnızca birkaçı. Ancak yalnızca biz insanlar kendi içimizde bir denge hali sağlamakta zorlanıyoruz veya bunu zamanla bozuyoruz. Zamanlamayı ayarlayamıyor, bazen istemediğimiz eylem veya kişiler için istediğimiz başka eylem veya kişilerden zamanlar çalıyoruz.
pr2Hayatımız bir tekerlek gibi. Tekerleğimizin günlük 24 kenarlı bir şekli var. Bu şekli istediğimiz gibi şekillendirebilir, kenarlarını aktivitelere bölebiliriz. Günün sonunda yaptıklarımız ve yapamadıklarımız ile mutlu bir bütün olmak hepimizin tek istediği şey herhalde. Tekerleğimizin içindeki şeklin kenarları bizim hayat dengemizi gösteriyor.. Eğer şekli aktivitelerimiz için eşit kenar bir şekilde bölmeyi başarabilirsek dengeli bir hayatımız olacaktır eğer bunu yapamazsak şu anda eksikliğini hissetmediğimiz bu “dengesizlik” hali ileride bizlere sorunlu kişilikler olarak geri dönecek, belki git gide bozulan şekil tekerleğimizin dönmesini engelleyecektir.
Peki, bahsettiğimiz şeklin kenarlarını neler oluşturuyor? Buradaki belirleme tamamen sizlere ait. Benliğiniz, hobileriniz, arkadaşlarınız, aileniz, erkek/kız arkadaşınız, okul/iş/stajınız, projeleriniz, … Sizim şeklinizin kenarları eşit mi? Okula ayırdığınız 5 saat, hobilerinizden 1 saat çalıyor mu? Ya da Arkadaşlarınıza ayırdığınız 8 saat ailenizin zamanından çalıyor mu? Erkek/kız arkadaşlarınıza ayırdığınız zaman benliğinize zaman ayırmanızı engelliyor mu? O halde üzgünüm ama sizin hayat dengeniz maalesef yok…
Gelelim dengemizi oluşturmaya.. Hayatınızın 1 gün/hafta/ayını düşünün ve neler yaptığınızı, neler yapmak isteyip yapmadığınızı ve neler yapmayı dilediğinizi maddeler halinde not alın. Aldığınız bu notların yanına o eylem veya kişiye ayırmanız gereken süreyi not alın. Elbette hobileriniz ile ailenize ayırdığınız süre aynı olmayabilir; buradaki denge eylem/kişi ile ona ayrılması gereken zamanın kendi içindeki ve genel süre ile uyumudur.
-Aile : 3 saat
-Erkek arkadaş: 6 saat
-Hobiler: 2 saat … Eğer bunu da yaptıysanız üzerinde isminizin yazacağı kocaman bir daire çizin, dairenizin içine eşit kenar şeklinizi çizin ve kenarların yanına eylem/kişileri yazın. Şeklin ve dairenin tam ortasına bir nokta koyun, bu sizin merkeziniz olsun. Bu merkez ile şeklin köşelerini birleştirin oluşan üçgenlerin içine de süreleri yazın. Evet şu an dengeniz hazır, tabii önemli olan bu dengeyi hiç aklınızdan çıkarmamak ve şimdiden buna uymaya başlamak.

Peki ben bu yukarıdakileri yaptığımda hayatımda neler oldu?
Work-Life-Balance-Sign-post-by-Stuart-Miles-aileme ayırdığım zamanın ne kadar az olduğunu fark ettim; daha çok gidip gelmeye ve aramaya başladım.
-Çok fazla uyuduğumu fark ettim ve uyku süremi birden 3 saat azalttım, performansım kesinlikle arttı.-şu an 5-6 saat uyuyorum-
-En önemlisi kendimi çok sevip, özgüvenimin ortalamaya göre yüksek olmasına rağmen kişisel zevklerime ve hobilerime zaman ayırmadığımı fark ettim.

Umarım sizin hayatınızda da böyle önemli şeyler değişir! Şimdiden kolay gelsin:)