Üzerinden çok uzun zaman geçmeyen bir dönemde insanlar yaşadıkları
hayatın anlamını
sorgulamaya başladılar. Sorguladıkça içinde
bulundukları o büyük anlamsızlığı fark edip bu anlamsızlığa çözümler
üretmeye, vakitlerini daha iyi değerlendirmeye çalıştılar. Zamanla bu
bir yaşam tarzı oldu. Bahsettiğimiz hayatımızın anlamını bulma yolunda,
hobilerimizi keşfettik, etrafımızdaki güzel insanları keşfettik,
gezmenin büyüsünü, gülmenin sırrını çözdük ama gel gelelim kendimizi,
benliğimizi hiç ama hiç tanımak istemedik, tanıdığımıza inandık hep, çok
iyi çok yakından bildiğimize.

Zamanla bu çok iyi
bildiğimize inandığımız kişiliklerimizi sevmeye doğru yol aldık.
Hatalarımızı bazen kabul etmeden, bazense hatalarımızla
sevdik kendilerimizi. O kadar çok sevdik ki hatta(!) bir başkası gelip
hayatımızı alt üst ettiğinde sevmeye devam edemedik, bittik, depresyona
girdik, toparlanamadık... Herkese iyi davranmaya çalıştık, insanlar bizi
sevsin diye oysa asıl sevmediğimiz, sevemediğimiz benliğimizdi
bilinçaltımızda. Herkese çok iyi davranırken kendimizi hep ihmal ettik.
Kendimizi memnun etmeye hiç çalışmadık. Hep daha fazlasını istedik, hep
daha fazlasını hedefleyip hep daha fazlasını başardık ama hiç durup da
"Sen de bir tatili hak ettin hadi" diyemedik kendimize. Değiştiremedik
içinde bulunduğumuz durumu, konumu, insanları, kurumları.. Yeni şeylerde
kendi kendimize kalmaktan, bir türlü tanışamadığımız, oturup iki kelime
edemediğimiz benliğimizden hep ama hep çok korktuk. Ve değişmedik.
Yıllar önce Nejat İşler’ in bir filmindeki 'standard' kelimesini duyunca
çok sevdik, hemen benimsedik çünkü içinde bulunduğumuz o sabit halimizi
çok -cool- bir şekilde anlatıyordu, sanki güzel bir şeymiş gibi.

Peki
bu kadar kötü senaryodan sonra kişiliği sevmek nedir, nasıl seveceğiz?
Kişiliği sevmek kendini olduğu gibi kabul etmek, elbette geliştirmek
ancak geliştirirken içinde bulunduğun durumdan ne nefret etmek ne de
yakınmak. İçinde bulunduğun durum, konum her ne ise bunu kabul et, sonra
değişim veya gelişim için yola çık sadece sen, senin o muhteşem
kişiliğin bunu yıllardır fazlasıyla hak ettiği için. Uyku mesela.. Fazla
uyumak size göre bir ödül olabilir ancak beden fazla uyku ile dinlenmez
her zaman ve eğer bu bir alışkanlık veya yaşam tarzı ise yorulur hatta.
Uykuyu sevdiğinizi kabul etmek sizin için bir adımdır. Daha az
uyuduğunuzda bedeninizin kendini daha iyi hissedeceğini bilerek bir
yeniliğe yönelmek ise kendinize iyi davranmanızın, kendinizi sevmenin ve ödüllendirmenin, hak ettiği gibi yaşamanın yoludur.
İnsan
olmanın en temel özelliklerinden biri duygularımızdır. Ruhumuzu
besleyen şey -sevgiye- hayatımızın her anında içinde bulunduğumuz her
durumda ve yaptığımız her işte, her insanda ihtiyacımız var. Sevginin
olmadığı yerden koşarak kaçıyoruz genelde, çıkarlar olduğunda da dayanma
gücümüzü zorluyoruz. Peki benliğinizi, kendinizi ne kadar seviyorsunuz?
Yalnızlığınızı en derinlerinizde hissettiğinizde hiç başınızı okşadınız
mı kendi kendinize? Sabah uyandığınızda aynada kendinize gülümsediniz
mi? Yüzünüzü su ile yıkarken yüzünüzü okşamayı, sevgiyle dört bir yanına
kadar ulaşmayı denediniz mi? Bir kıyafet giydiğinizde renk uyumu,
modası dışında bedeninize ne kadar yakıştığını fark etiniz mi ve bu
yüzden bedeninize teşekkür ettiniz mi? Eğer bunları yapıyorsanız hiç ama
hiç vazgeçmeyin. Eğer yapmıyorsanız da bir an önce bir yerlerden
başlayın. Sizin insan olarak sevgi olmadığında koşarak kaçtığınız gibi
benliğiniz, ruhunuz da sizin sevgisizliğinizde bir gün sizden koşarak
kaçabilir ve işte o zaman her şey için çok geç kalabilir.

Hemen
şimdi bir yerlerden başlamak istiyorsanız: Geçin bir aynanın karşısına,
inceleyin kendinizi, gözlerinize daha dikkatli bakın mesela, gülümseyin
kendinize, saçlarınızı okşayın, bedeninizi keşfedin, derinlerinizi,
ruhunuzu görmeye çalışın. Ve bunları alışkanlık haline getirin. Çok
sinirlendiğinizde kendi kendinize konuşun mesela, çok önemli işlerden
önce kendinizi sevgiyle sakinleştirin, yalnız kaldığınızda en önemli
sevginin içinizde olduğunu hissedin, tek başınıza bir yere gidin ve
kendi kendinizin, iç sohbetinizin, huzurunuzun o eşsiz tadını çıkarın.
Lütfen ama lütfen kendinizi çok çok çok sevip; kendinize iyi bakıp, çok iyi davranın!
PS:
Ben sahilde yürüyüş yaparken telefonda konuşuyormuş gibi yapıp
olayları, hayatımı değerlendirmeyi seviyorum. Edacım diyorum kendime,
canım diyorum, bazen sevgilim, bazen kız kardeşim, bazen ise en yakın
arkadaşım oluyorum kendimin. Ve o yürüyüş bittiğinde kendimi daha çok
sevip daha mutlu oluyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder